26 Temmuz 2013 Cuma

Almanya'da Almanca bilmemek

Aslında hiç bilmiyor değilim. Yani sonuçta devletin getirmiş olduğu göçmen yasası gereği en basit seviye Almanca bilgisini göç edecek herkes bilmek ve bildiğini ispatlamak zorunda. Neyse ki dil öğrenmede sorunum olmadığından bu aşamayı fazlasıyla kolay bir biçimde Almanya'dan gelen sınavda 100 üzerinden 95 alarak ispatlamıştım. Ama olayın bunu bilmekle bitmediğini zaten gelmeden önce de biliyordum ama bu kadar fena olacağını tahmin etmemiştim.

Şu an yaşadığımız bölgenin kendine has bir şivesi var. Farz edin ki Türkiye'ye yeni geldiğiniz ve Güneydoğu Anadolu'da yaşayacaksınız ama size batı Türkçesi öğretilmiş. İlk geldiğimde ne dediklerini anlamadığım gibi cevap vermenin de çok kolay olmadığını gayet güzel gördüm. :) O yüzden hemen emniyetli sulara gömülerek ingilizceye geçiş yaptım. Ayrıca Almanya'ya taşınır taşınmaz başka evrak işleri olduğundan halen Almanca kursuna devam edemediğimi hesaba katarsak anlama kısmı giderek artıyor ama konuşma derin sularda kalmaya devam ediyor. (Aslında Almanca telefonda restoran rezervasyonunu komple Almanca yapabiliyorum küçük bir ayrıntı dışında... konuştuğum kişi aslen bir Japon :)) bu durumda Almancam gelişti diye bilir miyiz bilmiyorum :)))

Çoğu Alman İngilizce biliyor - yaşlılar hariç - ama onlar da biliyor musunuz diye sorduğunuz da çoğunlukla "a little" demeyi tercih ediyor. Ama bir bakıyorsun çatır çatır İngilizce konuşuyor. İlk başta buna bir anlam veremiyordum ama sonradan bir expat blogunda okuduğuma göre özellikle böyle söylüyorlarmış. Karşılarındaki çok iyi İngilizce biliyorsa mahçup olmamak için ;) Bu olayın başıma bir kaç kez gelmesinden sonra İngilizce'nin Almanların yumuşak karnı olduğunu anlamış oldum. Hele bir de Amerika'ya olan hayranlıkları ve orada yaşamaya dair hayallerini fark etmemin ardından benim için Almanları püskürtmenin yolu ortaya çıkmış oldu :)

Püskürtme derken yanlış anlaşılmasın. Almanlarla (yani çoğu kısmıyla) bir sorunum yok. Ama işimi Almanca halledemeyince ve kapınız çalınıp megafondan biri Almanca bir şeyler söyleyeme başlayınca paralize olmak yerine İngilizce konuşuyor musunuz diye sormak en mantıklısı geldi bana. Öyle hızlı ve size sinirli gelen bir tonla konuşuyorlar ki korkuyorsunuz. Yani ben korkuyorum :) Özellikle devlet daireleri korkulu rüyam.

İlk geldiğim zaman yabancılar şubesine gitmem gerekiyordu ve eşim maalesef benimle gelemeyecekti. Eşimden bildiğim kadarıyla da yabancılar şubesinde Almanca bile konuşsanız size pek iyi davranmıyorlardı. Bende İngilizce konuşmaya karar verdim. Hem böylece beni aşağılamayacak (ki evet bazen yapıyorlar) hem de sorularıma düzgün cevap verecekti. Ve inanmayabilirsiniz ama benden önce gelene Almanca çata çata saydırırken benle süt dökmüş kedi misali konuştu. Artık bu benim mekanizmam oldu Almanca konuşabilecek durumda bile olsam yabancı olduğum için tavır göreceğime ve geçiştirileceğime İngilizce konuşuyorum ve karşımdaki düzgün konuşmak için o kadar uğraşıyor ki bana tavır yapmaya vakti olmuyor ya da İngilizce tavır yapamıyor. Devlet düzgün muamele görüyorum açıkçası.

Almanların bazılarının yabancılara ya da Türklere niye böyle davrandığını da başka bir yazı da yazacağım.

Chances are I'll speak in German one day :)

18 Temmuz 2013 Perşembe

Expat olmak

Şu aralar beni en iyi tanımlayan kelime expat sanırım. İnsanın belli bir yaştan sonra expat olması kolay değil aslında ama benim gibi hayatı turistmiş gibi yaşayan biri için güzel bir fırsat olabiliyor. Ama zor yanları da yok değil. En zoru düzene alışan bünyenin yeni şartlara göre yeniden programlanması ki bu fazlasıyla sıkıntılı bir dönem. Alışık olduğunuz şeyleri başka bir ülkede bulmaya ve oturtmaya çalışıyorsunuz. Hadi bu biraz daha kolay ya o ülkede bulamadıklarınız. Mesela en basitinden temizlik yapmak. Elbetteki her türk kızı gibi ben de temizlik yapmayı biliyorum ama Türkiye'de calışmaktan temizlik yapmaya vakit bulamadığımdan evine 2 haftada bir yardımcı alan biri için tüm evi temizlemek fazlasıyla zor oldu başlarda. Tanrım ne kadar da ayrıntı varmış dememek işten bile değil.

Benim gibi üniversiteden mezun olduğundan beri çalışan biriyseniz ve şu an yaşadığınız ülke henüz size çalışma izni vermiyorsa işte bu da başka bir zorluk oluveriyor. Yıllarca çalışmış biri evde ne yapar oluyor bünyeniz. Ben bazen günlerce hiç bir şey yapmayarak bazen de tüm bir haftayı muhteşem bir üretkenlikle geçirerek ve bir ortalama tutturamayarak ilerliyorum açıkçası. Ama bu durum ben son 5 yıldır çok çalıştım enerji toplayarak yoluma devam edeceğim bahanesiyle bazı bazı geçiştirilebiliyor :))

Esas problem tüm bunların üstünde aslında. Evmiş, temizlikmiş, işmiş vs bunlar hep yan faktörler esas problem ailen ve arkadaşlarının olmaması. Sıkıntıdan bazen eşine sarman ya da sıkıntını temizlikten çıkarman. Buraya gelmeye karar verdiğimizde bize en çok sorulan soru "oralarda kiminiz kimseniz var mı?" oldu çünkü dünya ya da sizin dünyanız sevdikleriniz olmadan pek dönmüyor. Başına gelen bir şeyi birine anlatıp derine inmeden hafiflemiyor. Tıkanıp kalıyorsun. Biz kociyle birbirimize anlatırız her şeyi ama insan arkadaş aile fertleri de olsun istiyor. Skype'ta Tango'da değil de kanlı canlı görmek istiyor. Yeğeni şarkı söylerken şarkı bittiğinde sıkıştırmak sarılmak istiyor. Doğumgünlerinde pastanın mumları üflenirken kadraja girmek istiyor. Bu akşam süper bir kek yaptım gelsenize yiyelim demek istiyor. İstiyor da istiyor işte. Ama bir seçim yapmışsan ve onu devam ettirmek istiyorsan o zaman katlanıyorsun. Yani kabaca expat olmak kalbi başka bir yerlerde bırakmak demek :)

Chances are we'll get together in the future

PS: açılışı çok damardan yaptığımın farkındayım ama daha expatlığın güzel yanları da var oralara da geleceğim söz :)) 

16 Temmuz 2013 Salı

Merhaba

Düşünerek blog açmak ne zormuş. Eskiden MSN'de herkesin kendine özel sayfası varken kendi kendime blog tutmaya başlamıştım. Düşünmeden bir anda. kaç yıl önce hatırlayamıyorum bile. Sonra içimi döküp döküp kapatmıştım o sayfayı. Her şey yazmaya başlayıncaya kadar aslında. Bunun öncesinde açmaya yüzlerce kez karar verip hep vazgeçmişliğim var. çok düşünen ama icraata geçemeyenlerdenim galiba. Ama bu sefer umutluyum. Bu blogun konusu ne derseniz gördüklerim, alışmaya çalıştıklarım, yeni hayatım, mutfak maceralarım, do it yourself projelerim ve daha bir çok şey kısacası her şey. Alışmaya çalıştığım yeni dünyada bana iyi geleceğini düşünüyorum. Umuyorum okuyan olursa onlara da iyi gelir. 

Chances are I'll keep blogging.